Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

1071’den Günümüze; Anadolu’nun Kapısı Erzincan’da Aralandı

Erzincan’da düzenlenen uluslararası sempozyum da, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşma süreci

Erzincan’da düzenlenen uluslararası sempozyum da, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşma süreci bilimsel ve kültürel yönleriyle ele alındı. Katılımcılar, geçmişin izini bugünün değerleriyle sürdü.

16-18 Ekim 2025 tarihleri arasında Erzincan’da düzenlenen “Uluslararası Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması: Anadolu’nun Kilidi Erzincan Sempozyumu”, geniş bir katılımla başladı. Sempozyum, Anadolu’nun tarihsel sürecinde stratejik öneme sahip olan Erzincan’ın, Türkleşme ve İslamlaşma sürecindeki rolünü bilimsel bir zeminde ele almayı hedefliyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün himayelerinde; Erzincan Valiliği öncülüğünde, Erzincan Belediyesi katkılarıyla ve Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi (EBYÜ) ev sahipliğinde düzenlenen sempozyum, üç gün boyunca çeşitli akademik oturumlara sahne olacak.

PROTOKOLDEN GENİŞ KATILIM

Sempozyumun açılış programına; Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, Erzincan Milletvekilleri Süleyman Karaman ve Mustafa Sarıgül, Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksun, Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Rıdvan Gündoğdu, 3. Ordu İdari Kurmay Yarbaşkanı Tuğgeneral Mehmet Zeki Eren, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Değerli, EBYÜ Rektörü Prof. Dr. Akın Levent, Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak ile birlikte il protokolü, yurt dışından ve Türkiye’nin farklı illerinden gelen akademisyenler, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, kanaat önderleri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.

SANAT VE TARİH BULUŞTU

Açılış programı, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu sanatçıları tarafından sunulan Türk Müziği Dinletisi, katılımcılardan büyük ilgi gördü.

Program kapsamında ayrıca, “Erzincan Evliyaları” adlı belgeselin tanıtım filmi izletildi. Erzincan’ın manevî mirasını konu alan yapım, sempozyumun kültürel yönünü pekiştiren önemli bir çalışma olarak dikkat çekti.

Açılış töreninde yer alan bir diğer etkinlik ise, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukcu öncülüğünde gerçekleştirilen “Nirengi Erzincan” adlı sanatsal gösteri oldu. Gösteriye, Ziya Gökalp İlkokulu öğrencileri ile üniversite öğrencileri birlikte katıldı. Erzincan’ın tarihî ve kültürel dokusuna sanat yoluyla dikkat çeken performans, izleyenlerden tam not aldı.

BİLİMSEL OTURUMLAR BAŞLADI

Sempozyumun bilimsel ayağında ise, alanında uzman çok sayıda akademisyen sunumlar gerçekleştirecek. Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma süreci, tarihsel belgeler, mimari eserler, vakıf kültürü, toplumsal yapılar ve Erzincan’ın bu süreçteki kilit rolü farklı başlıklar altında tartışılacak. Üç gün sürecek oturumlarda yurt içinden ve yurt dışından katılan bilim insanları, özgün bildirilerle katkı sunacak.

ERZİNCAN’IN STRATEJİK ÖNEMİ VURGULANIYOR

Sempozyumun ana temasını oluşturan “Anadolu’nun Kilidi Erzincan” vurgusu, hem tarihî hem coğrafi olarak Erzincan’ın önemine dikkat çekiyor. Etkinlikle birlikte, kentin bu yönünün bilimsel çalışmalara konu edilmesi ve kamuoyunun ilgisinin bu alana yönlendirilmesi amaçlanıyor.

Etkinlik boyunca Erzincan’ın kültürel değerleri, tarihî mirası ve stratejik konumu farklı yönleriyle ele alınırken, akademik yayınlara ve gelecek kuşaklara kaynak oluşturacak bildirilerin sempozyum sonunda kitaplaştırılması planlanıyor.

Sempozyum düzenleme kurulu başkanı Prof. Dr. Abdulkadir Gül açılış konuşması yaptı.

Ardından  EBYÜ Rektörü Prof. Dr. Akın Levent, “Anadolu’nun kilidi Erzincan konulu bu anlamlı sempozyuma Erzincan’a, üniversitemize hoş geldiniz. Üniversitemizin ilimize ülkemize birbirinden önemli katma değeri olan 2 misyonu bulunmaktadır. Bunlardan biri deprem teknolojileri, diğeri ise Türk dünyası. İçinde bulunduğumuz coğrafyada ikisi de çok büyük önem arz etmektedir. Türk dünyasıyla ilgili 2022 den sonra yapılan bir çok sempozyumda akademisyenlerimizin ortak olarak karar verdikleri sonuç bildirgeleri Türk dünyasına ışık tutmuştur.” Dedi.

Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksun, “Bu sempozyumun sonucunda ben inanıyorum ki şu kanaate varılacak Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, camide bizim cemevi’ de bizim, Alevi’de bizim sunide bizim, Kürt’te bizim Türk’te bizim diyenlerin omuzları üzerinde inşaa edilecektir.” Dedi.

Milletvekili Mustafa Sarıgül açıklamasında: “Bizler burada değerli bir toplantıdayız. Bilimsel ve entelektüel bir toplantıdayız. Bir ülkeyi yıkmak isteyenler, bir ülkeyi parçalamak isteyenler, hasetler, fesatlar, münafıklar ve şer güçler önce o ülkenin ahlaki ve kültürel değerlerini yok ederler. Tarih tarihe meal olmalıdır. Bu kürsüden, Can Erzincan’dan böylesine değerli, böylesine önemli bir toplantıda diyorum ki; Alparslanlar da bizim, Fatih Sultan Mehmetlerde bizim, Mustafa Kemal Atatürklerde bizimdir.” dedi.

Milletvekili Süleyman Karaman açıklamasında; “Anadolu’nun Kilidi Erzincan temalı sempozyumun Erzincan’da yapılması ve tarihe ışık tutacak bir programda bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu programın şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu programda sadece Erzincan için değil ülkemizin tarih arşivine de önemli bir katkı sunacaktır. Biz Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması deyince ne anlıyoruz, Erzincan bu sürecin neresinde bulunuyor, diye düşündüm. Erzincan Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde stratejik, kültürel ve manevi açıdan büyük bir öneme sahiptir.” dedi.

Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu, “Erzincan Üniversitemizin tabii ev sahipliğinde, tarih bölümümüzün kıymetli hocalarımıza yine e onların da ekip ruhuyla birlikte böyle bir kongrenin, böyle bir sempozyumun yapılmasına istedik. Çok şükür bugün buradayız. inşallah neticesinde hayırlı olur. Kısaca Anadolu’da Türklerin var olması, burayı vatan tutması, 1071 Malazgirt zaferiyle başlamış ama hemen akabinde 1072 yılında Mengücek Gazi bu toprakları fethederek bu toprakları Bizlere vatan olarak bırakan önemli bir komutanımız olmuş. Ben burada farklı olarak siyasi tarihten farklı olarak şunu ifade etmek istiyorum. Mengücek Gazi Mengücek beyliğini kurduktan hemen sonra Bu toprakları vatan kılmak için bu toprakları mamur etmeye başlamış. Ve bu toprakların yine vatan olarak kalabilmesi için gönüllerin de fethedilmesi gerektiğini bildiğinden bu topraklara Horasan’la, Horasan tasavvuf büyüklerinden evliyaullahtan pek çok zatı bu topraklara getirerek insanımıza merhamet aşılamıştır. İnsanımızı bu toprakların hamuruyla yoğurmuş. Onun için ne kadar fetihler önemli olsa da kalıcı olan gönüllerin fethiymiş ve ecdadımız fethettiği hiçbir toprağı bırakmayı, itmeyi, geri dönmeyi düşünmemiş. Bunu vatan kılmak için buraya bir nizam verebilmek için, adalet getirebilmek için burada çeşitli kurumlar vücuda getirmiş, inşa etmiş Belki bunların en önemlisi de vakıflar olmuş. Geçtiğimiz yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivini taramamız neticesinde 1191  tarihli Mengücek Gazi öldükten sonra evlatları tarafından kaleme alınmış Mengücek Gazi’nin vakfiyesini bulduk. Tüm Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında toplamda 62 bin tane vakıf kurulmuş. İnsanımıza hizmet etmek için. Ve bunlardan şu ana kadar ulaşabildiğimiz dört yüz altmış iki tanesi Erzincan ve çevresinde kurulmuş. Bu dört yüz altmış iki vakıfımız Erzincan’ımızı yıllar boyunca mamur etmiş insanımıza hizmet etmiş, insanımızı eğitmiş, aş vermiş, ekmek vermiş, insanımıza su getirmiş, çeşme yapmış, hamamından tutun, mektebine, medresesine kadar Vakıf medeniyetinin bu topraklara yaptığı hizmetleri bugün de yaşatmak bizlere düşüyor.” Dedi.

Tarihin derin dehlizlerinde, Anadolu’nun kaderi yalnızca bir fetihle değil, bir gönül inkılabıyla değişti. Türkleşme, bir toprağın el değiştirmesi değil, bir ruhun yerleşmesidir. Oğuz çadırlarının gölgesinde büyüyen çocuklar, yalnızca yeni bir yurt değil, yeni bir insanlık dili kurdular. O dilde merhamet vardı, adalet vardı, dua vardı. Anadolu, kılıçla değil; kalemle, gönülle, türküyle, nefesle Türkleşti. Bir alperen yola çıktıysa, arkasında bir dervişin duası, hak yolunda  yürüyen nefsini yener diyen Baba İlyas Horasani’nin öğretileri, önünde bir annenin gözyaşı, yanında bir çocuğun gülüşü vardı. İşte o yüzden, bu topraklarda taş bile insana selam verir. Her minarede yalnız ezan değil, bir medeniyetin sesi yankılanır. Her çeşmede yalnız su değil, bir duanın bereketi akar. Türkleşme, bir kimlikle birlikte bir vicdan inşasıydı. Bu vicdanı taşıyan şehirlerden biri de, Mengücek Gazi’nin sancak diktiği, ilmin, irfanın ve merhametin birlik ve beraberliğin şehri Erzincan’dır… Tarihte bazı anlar vardır, cümle gibi değil, dua gibi başlar. Malazgirt’te Sultan Alparslan, esir düşen Bizans İmparatoru’na dediği söz aslından bir devletin   inşasını başlatan bir sözdür. O söz intikam değil adalettir. İşte o gün, bir medeniyetin ilk kalp atışı duyuldu. Çünkü gerçek fetih, toprakla birlikte kalbe dokunabilmektir, kalpleri fethedebilmektir. Bizim medeniyetimiz kılıçla değil, gönülle yürümüştür. Erzincan, Bir şehir değil, bir hâldir. Taşında sabır, toprağında dua, rüzgârında tevazu vardır. Bu şehirde her taş, bir hikâye fısıldar; her kapı, “buyur” der; her gönül, “gel otur hele, önce bir çay iç” der. Bu şehirde ilim, yalnız kitaplarda değil; annelerin duasında, ustaların alın terinde, Dedelerimizin  nefesinde, hocalarımızın tevazusun da, abdalların sazında yaşar. Bizim yolumuz; Yunus’un “Sevelim, sevilelim” sözüyle, Hacı Bektaş-ı Veli’nin “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” duasıyla şekillenmiş bir yoldur. Bu topraklarda kimse öteki hissetmez, çünkü burada her can, bir “biz”in parçasıdır. Bu sempozyumu düzenlerken tek derdimiz şuydu: Bilgiyi konuşurken insanı unutmamak. Çünkü insanı unutan ilim, sadece bilgi yığınıdır. Ama insanı merkeze alan bir bilgi, hikmete dönüşür. Dünyanın neresinde olursak olalım, teknoloji nereye giderse gitsin tek bir gerçek vardır insan sıcaklığını yerini hiçbir şey tutamaz. Akademik unvanların en değerlisi “iyi insan” olmaktır. İnsan, olmanın en önemli ölçütlerinden birisi de kendisine, çevresine duyarlılık, zerafet ve samimiyet göstermektir. Bizim ülkemizde ne yazık ki teşekkür etmek, övmek, yüceltmek, birinin emeğini takdir etmek çoğu zaman bir eksiklik gibi görülür. “Şımarır, yoldan çıkar, önümüze geçer” korkusuyla güzel sözleri geri çekeriz.  Oysa teşekkür etmek bir lütuf değil, bir vicdan göstergesidir. Güzel olanı takdir etmek, iyiliği çoğaltır; övülen değil, öveni yüceltir. Ama biz, sevgide cimriyiz; bazen bir teşekkürün, bir tebessümün, bir güzel cümlenin değeri yerine suskunluğu seçeriz. Sonra da dönüp birbirimize sorarız: “Niçin bu toplum sevgisiz? Niçin insanlar birbirini sevmiyor, çevresini, tabiatı önemsemiyor?” Oysa sevgiler, teşekkürle başlar; insan, fark edildiği yerde yeşerir. Birine “iyi yaptın” diyebilmek, sadece onu değil, bizi de güzelleştirir, bizi de iyileştirir. Teşekkür etmek, hem insanı hem toplumu büyüten en sade, en derin, en insani davranıştır. Teşekkür, sadece bir kelime değil; bir insanlık biçimidir, bir ruh halidir, bir iklimdir, bir yaşam biçimidir. Teşekkür etmek, “Seni görüyorum, emeğini fark ettim, iyi ki varsın” demektir. Bir insanın emeğine saygı duymak, aslında kendi vicdanına saygı duymaktır. Bizim medeniyetimiz, teşekkürün dilini dua ile, saygının biçimini vefa ile, emeğin değerini gönül ile anlatmıştır. Anadolu’da biri “Allah razı olsun” dediğinde, o cümle sadece bir dilek değildir — bir dua, bir minnettarlık yemini gibidir. Teşekkür etmek, unutmamaktır. Onur etmek, emeğe değer biçmektir. Ve emeğe saygı duymak, insanın en zarif hâlidir. Bugün burada isim isim andığımız her insan, bu sempozyumun sessiz kahramanlarıdır. Kimi bir cümleyle, kimi bir telefonla, kimi bir tebessümle katkı sundu. Ama hepsi aynı inancı paylaştı: “İyi bir şey yapalım, güzel bir iz bırakalım.” Ve ben inanıyorum ki; bir şehir, teşekkür eden insanların yaşadığı yerdir. Bir toplum, emeğe hürmet eden yüreklerle ayakta kalır. Bir medeniyet, vefayı unuttuğu gün değil, teşekkürü ihmal ettiği gün yıkılır. O yüzden her birinize, bu kalp sofrasında yer aldığınız, emek verdiğiniz, katkı sunduğunuz, dua ettiğiniz ve bu hikâyeye dokunduğunuz için kalbimin derinliklerinden teşekkür ediyorum. Teşekkür, bizim en kadim geleneğimiz, en sade nezaketimizdir. Ve bu sempozyumun asıl özü de budur: Bu sempozyumun her detayında emek, gayret ve yürek var. Tertipleme Komisyonu Başkanımız Prof. Dr. Abdulkadir Hocamızın titizliğine teşekkür ediyorum. Bu şehrin evladı, gönül insanı, Vakıflar Genel Müdürümüz Sinan Aksu’ya sadece maddi destekleri için değil, bu sempozyumun kalbine kattığı samimiyet için teşekkür ediyorum.” dedi.

Konuşmaların ardından program kapsamında daha sonra Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu ve beraberindekiler Milli Saraylar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü uhdesinde bulunan Mukaddes Emanetler Sergisi’nin açılışını gerçekleştirdiler. Vali Aydoğdu ve beraberindekiler daha sonra sergiyi gezdi.

Sempozyum, 18 Ekim’e kadar çeşitli oturum, sergi ve etkinliklerle devam edecek.