Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Osmanlı Döneminde Erzincan: Tarihi ve Kültürel Bir Merkez

Erzincan, Osmanlı’da ticaret, kültür ve direncin sembolü! Dr. Şeyda Büyükcan

Erzincan, Osmanlı’da ticaret, kültür ve direncin sembolü! Dr. Şeyda Büyükcan Sayılır’ın çalışması, İpek Yolu üzerindeki bu münbit şehrin hikayesini anlatıyor. Zaviyeler, vakıflar ve misafirperver halkıyla Darü’n-Nasr, Gül-i Gülistan olarak parladı.

Doğu Anadolu’nun Yukarı Fırat bölgesinde yer alan Erzincan, Osmangazi Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Şeyda Büyükcan Sayılır’ın kapsamlı çalışmasında detaylı bir şekilde ele alınıyor. Osmanlı Döneminde Erzincan Kazası (Darü’n-Nasr’dan Gül-İ Gülistan Bağ u Bostana) başlıklı belge, Erzincan’ın Osmanlı hakimiyetindeki dönüşümünü, stratejik önemini, canlı kültürel hayatını ve doğal ile siyasi zorluklara karşı direncini gözler önüne seriyor.

STRATEJİK BİR KAVŞAK

Erzincan’ın coğrafi konumu, Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’yu birleştiren bir köprü olarak tarihsel gelişimini şekillendirmiştir. Giresun, Erzurum ve Sivas gibi illerle çevrili olan şehir, verimli Erzincan Ovası’nda, Fırat Nehri (Karasu) ve yüksek dağ silsileleri ile çevrili bir bölgede yer alır. Bu konum, şehri sert iklim koşullarından korurken, tarımsal ekonominin gelişmesini sağlamış ve tarihi İpek Yolu üzerinde önemli bir merkez haline getirmiştir.

Avantajlı konumuna rağmen, Erzincan sık sık depremlerle sarsılmış ve bu nedenle kaynaklarda Darü’n-Nasr (“yardıma mazhar şehir”) olarak anılmıştır. Depremler nedeniyle şehir birkaç kez yer değiştirmek zorunda kalmış, ancak bu değişiklikler birkaç kilometrelik kısa mesafelerle sınırlı kalmıştır. Belge, Erzincan’ın topografyasının şehir tarihini nasıl şekillendirdiğini vurguluyor; verimli toprakları ve stratejik yol ağları, seyyahların, tarihçilerin ve fatihlerin ilgisini çekmiştir.

ZENGİN BİR TARİH

Erzincan’ın tarihi önemi Osmanlı döneminden çok öncesine uzanır. Arkeolojik bulgular, bölgede Tunç Çağı’ndan beri yerleşim olduğunu doğrular. Urartu, Med, Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliklerinden geçen bölge, 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklerin kontrolüne girmiştir. Mengücek, Selçuklu ve Eretna dönemlerini yaşayan Erzincan, 15. yüzyılda Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmen konfederasyonları arasında çekişme alanı olmuştur.

Osmanlıların Erzincan’ı fethi, 1473 Otlukbeli Savaşı ve 1514 Çaldıran Savaşı ile Yavuz Sultan Selim döneminde kesinleşmiştir. Kemah Sancağı’na bağlı bir kaza olarak Osmanlı idari yapısına entegre edilen Erzincan, ticari ve kültürel bir merkez olarak gelişmiştir. Güzelliği, seyyahlar tarafından Gül-i Gülistan (“Bahçenin Gülü”) ve cennete benzetilerek övülmüştür.

EKONOMİK CANLILIK VE OSMANLI YÖNETİMİ

Osmanlı döneminde Erzincan, ana ticaret yolları üzerindeki konumu sayesinde ekonomik bir canlılık yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da çıkardığı Erzincan Sancağı Kanunnamesi, bölgenin ekonomik yapısına uygun düzenlemeler içermiştir. Belge, kanunnamenin iki ana bölümünü detaylandırır: Mahsülat-ı Kurá (köy gelirleri, kişi başı vergiler, hayvancılık ve hububat öşrü) ve Bâc-ı Buzurg (pazar, damga ve gümrük vergileri). Bu düzenlemeler, Erzincan’ın ticari bir merkez olarak önemini vurgular.

Marco Polo, İbn Battuta ve Evliya Çelebi gibi seyyahlar, Erzincan’ın ekonomik hareketliliğini belgeledi. Ancak Osmanlı öncesi dönemde, Akkoyunlu-Karakoyunlu çatışmaları ve Safevi Şah İsmail’in saldırıları bölgeyi harap etmişti. Osmanlılar, bu alanları yeniden canlandırmak için göçebe Türkmen topluluklarını yerleştirmiş ve dini kurumlar olan zaviyelerden faydalanmıştır.

KÜLTÜREL VE DİNİ HAYAT

Erzincan’ın kültürel dokusu, dini kurumlar, özellikle zaviyeler ve vakıflar ile zenginleşmiştir. Belge, 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar kurulan çok sayıda zaviyeyi listeler; Mevlevihane, Haydarihane ve Bektaşi Tekkesi gibi. Bu zaviyeler, manevi hayatın yanı sıra bölgenin kalkınmasında da önemli bir rol oynamış, Türkleşme ve İslamlaşma süreçlerini desteklemiş, köyler kurmuş ve seyyahlar için güvenlik ile misafirperverlik sunmuştur.

Vakıflar, camiler, medreseler, hamamlar ve aşevleri gibi kamu hizmetlerini desteklemiştir. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyıl anlatısına göre, Erzincan’da 70 ibadethane bulunuyordu; yedi büyük cami ve tekke, Mevlevi tekkesinde bir kütüphane ile birlikte. Şehrin 48 mahallesi, okullar ve alimlerle doluydu, bu da güçlü bir entelektüel hayatı yansıtıyordu. Vakıf gelirleriyle finanse edilen bu kurumlar, imamlar, öğretmenler ve bakıcılar için istihdam sağlıyordu.

DEMOGRAFİK VE SOSYAL DİNAMİKLER

Belge, Erzincan’ın demografik evrimine dair bilgiler sunar. 16. yüzyılda şehirde 21 mahalle vardı: yedi Müslüman, 14 gayrimüslim. 17. yüzyılda bu sayı dokuza düştü; gayrimüslim mahalleler birleştirildi, bu da nüfus hareketleri veya idari değişikliklerden kaynaklanmış olabilir. Köyler, genellikle su kaynaklarına yakın ve güvenlik için dağ eteklerinde kurulmuş, sulu tarımı desteklemiştir.

Osmanlı politikaları, Safevi döneminde yerlerinden edilenlerin geri dönmesiyle demografik toparlanmayı teşvik etti. 16. yüzyılın ikinci yarısında nüfus artışı gözlendi. Celali isyanlarının bölgede etkili olmaması da istikrarı destekledi. Erzincan, 19. yüzyılda Rus işgalinden kaçan Kafkas göçmenler için önemli bir geçiş noktası oldu ve yerel halk, bu göçmenlere büyük yardımlar sundu.

ALTYAPI VE BAĞLANTILAR

Erzincan’ın stratejik konumu, sağlam bir altyapı gerektiriyordu. Osmanlılar, bölgenin coşkun nehirlerini aşmak için köprüler inşa etti ve askeri ile sivil kullanım için yolları korudu. 19. yüzyılda, 1864’te halkın desteğiyle kurulan telgraf ofisi ve telgraf hatları, bölgeyle çevredeki iletişimi güçlendirdi. Bu gelişmeler, Erzincan’ın bölgesel bir merkez olarak rolünü pekiştirdi.

ZORLUKLAR VE DİRENÇ

Erzincan’ın tarihi, zorluklara karşı dirençle doludur. Akkoyunlu-Karakoyunlu çatışmaları, Safevi saldırıları ve I. Dünya Savaşı sırasındaki Rus işgalleri bölgeyi sarstı. Ancak, özellikle İstiklal Savaşı’nda, Erzincan halkı emperyalist güçlere ve yerel isyanlara karşı birlik ve kararlılıkla mücadele etti.

Şehir, insani ruhuyla da öne çıkar. 13. yüzyılda Mevlana Celaleddin Rumi’yi kucaklamasından, 19. yüzyılda Kafkas göçmenlerine yardım etmesine kadar, Erzincan her zaman ihtiyaç sahiplerine kapılarını açmış, münbit (verimli ve cömert) bir şehir olarak ün kazanmıştır.

SONUÇ

Dr. Büyükcan Sayılır’ın çalışmasıyla aydınlatılan Erzincan’ın Osmanlı dönemindeki hikayesi, kalıcı bir öneme sahiptir. Ticaret, kültür ve inancın kesişme noktası olan şehir, doğal afetler, siyasi çalkantılar ve demografik değişimlere rağmen büyük bir dayanıklılık göstermiştir. Zaviyeleri, vakıfları ve canlı pazarlarıyla Erzincan, sadece topluluklarını sürdürmekle kalmamış, aynı zamanda Doğu Anadolu’da kalıcı bir miras bırakmıştır. Bugün Erzincan, yüzyıllardır tanımlayan direnç ve cömertliğin bir kanıtı olarak duruyor.

Kaynak: Erzincan Valiliği Yayınları