Erzincan, Ortaçağ’da medeniyetlerin kavşağı, savaşların ve barışın merkezi! Dr. Kemal Taşcı’nın eserinde, İskender’den Selçuklulara, Safevilerden Osmanlılara uzanan bir destan… Depremlerle sarsılan, istilalarla yoğrulan Erzincan, her defasında dirildi. Çaldıran’dan Kızılbaş kurultayına, bu şehir tarih yazdı!
Erzincan, Anadolu’nun doğusunu batısına bağlayan bir köprü, tarih boyunca medeniyetlerin kesişim noktası, siyasi entrikaların ve askeri mücadelelerin merkezi olmuştur. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Kemal Taşcı’nın kaleme aldığı “Ortaçağda Erzincan” başlıklı çalışması, bu kadim şehrin sadece bir yerleşim yeri olmadığını, aynı zamanda bir güç arenası ve kültürel mirasın taşıyıcısı olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Fırat’ın bereketli havzasında, dağlarla çevrili bir ovada yükselen Erzincan, depremlerle sarsılmış, istilalarla şekillenmiş, ancak her defasında yeniden doğarak tarih sahnesindeki yerini korumuştur.
COĞRAFİ KONUM VE DOĞAL SINIRLAR
Erzincan, kuzeyde Esense/Kesiş Dağı, kuzeydoğuda Kop Dağı, doğuda Karasu-Aras dağlarının batı uzantıları, güneyde Munzur ve Mercan dağları, batıda ise Kızıldağ ve Dumanlıdağ ile çevrili bir coğrafyada yer alır. Fırat/Karasu Nehri’nin yukarı havzasındaki bu stratejik ova, hem bereketli topraklarıyla tarımı desteklemiş hem de doğu-batı ticaret yollarında kilit bir durak olmuştur. Ancak Taşcı’nın belirttiği üzere, Erzincan’ın adı ve ilk kuruluş yeri, sık yaşanan depremler nedeniyle belirsizliğini koruyor. İslam hakimiyetiyle birlikte “Yerzingan”, “Erzencan” veya “Erzingan” gibi isimlerle anılan şehir, Karasu Nehri’nin iki yakasında gelişmiş, ancak 1939 depremiyle bugünkü konumuna taşınmıştır. Bu doğal ve tarihsel dinamikler, Erzincan’ı hem cazip hem de savunmasız bir hedef haline getirmiştir.
ANTİK ÇAĞDAN BİZANS-SASANİ ÇEKİŞMESİNE
Erzincan’ın tarih sahnesindeki ilk büyük çıkışı, Makedonyalı Büyük İskender’in Asya seferi sırasında bölgeyi ele geçirmesiyle başlar. İskender’in ölümünden sonra Selevkoslar ve Pontus Krallığı’nın egemenliğine giren şehir, Roma İmparatorluğu’nun genişlemesiyle bu büyük imparatorluğun bir parçası oldu. Roma’nın ikiye bölünmesinden sonra Bizans ve Sasaniler arasında bir tampon bölge haline gelen Erzincan, sık sık tahrip edilmiş ve yeniden inşa edilmiştir. Taşcı, Kur’an-ı Kerim’in Rûm Suresi’nde bahsedilen Bizans-Sasani mücadelelerinin Erzincan’ı bir savaş alanı yaptığını vurguluyor. 7. yüzyılın başında Sasaniler tarafından ilhak edilen şehir, Bizans İmparatoru II. Herakleios’un 624-628 yıllarında gerçekleştirdiği seferlerle yeniden Bizans topraklarına katılmış, ancak bu uzun süren savaşlar bölgenin insan ve kaynak rezervlerini tüketmiştir.
İSLAM FETHİ VE YENİ BİR DÖNEM
İslam Devleti’nin 7. yüzyıldaki hızlı yükselişi, Erzincan’ın tarihinde yeni bir sayfa açtı. 638-640 yılları arasında Şam/Suriye cephesi komutanlarından İyaz b. Ğanm el-Fihri, el-Cezire ve Erminiyye bölgelerini İslam hakimiyetine kattı. Erzincan, bu fetih dalgasından nasibini alarak İslam dünyasıyla bütünleşti. Taşcı, bu dönemin Erzincan için sadece bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda kültürel ve dini bir dönüşüm anlamına geldiğini belirtiyor. Şehir, İslam ordularının doğu-batı hareketlerinde stratejik bir üs olarak kullanılmış, ancak aynı zamanda Bizans sınırındaki konumu nedeniyle sürekli tehdit altında kalmıştır.
SELÇUKLULARIN YÜKSELİŞİ VE TÜRKMEN AKINLARI
11.yüzyıl, Erzincan için Türkmenlerin Anadolu’ya girişiyle yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 1018 yılında Selçuklu başbuğu Çağrı Bey’in Van Gölü Havzası’na düzenlediği ganimet seferi, bölgenin fetih potansiyelini ortaya koydu. 1048’deki Pasinler Savaşı, Selçukluların Bizans’ın Gürcü ve Ermeni destekli ordusunu yenmesiyle Erzincan’ı bir hedef haline getirdi. Taşcı, Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in 1054’teki Doğu Anadolu seferi sırasında Ahlat’ı üs haline getiren Türkmenlerin, Erzincan’a düzenli seferler düzenlemeye başladığını aktarıyor. Türkmen beylerinden Bekçioğlu Afşin, Ahmedşah ve Gümüş Tegîn’in Anadolu içlerine akınları, Bizans’ı şehirlerini korumak için siyasi ve askeri önlemler almaya zorladı. Ancak Selçuklu baskısı, Bizans’ın bölgedeki kontrolünü zayıflattı.

MENGÜCEKLİLER: ERZİNCAN’IN ALTIN ÇAĞI
12.yüzyılda Erzincan, Mengücekliler Beyliği’nin merkezi olarak altın çağını yaşadı. Ancak Mengücekliler, Türkiye Selçuklu Devleti, Danişmendliler ve Artuklular gibi güçlü komşular arasında sıkışarak siyasi manevralar yapmak zorunda kaldı. 1107’de Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın ölümüyle Mengücekliler, Artuklu Belek Gazi’ye tabi olmuş, ardından Danişmendliler ve Trabzon Valiliği ile ilişkiler kurmuştur. Taşcı, Mengüceklilerin 13. yüzyıl başında Fahreddin Behrâmşâh döneminde Erzincan’ı ilim ve fikir adamlarının uğrak yeri haline getirdiğini, şehirde medreseler ve kültürel faaliyetlerin canlandığını belirtiyor. Ancak Alâeddin Davûdşâh zamanında beylik, iç bölünmeler ve dış baskılarla zayıfladı. 1228’de Sultan Alâeddin I. Keykubâd’ın Erzincan’ı ele geçirmesiyle Mengücekliler tarih sahnesinden çekildi ve şehir Türkiye Selçuklu hakimiyetine geçti.
MOĞOL İSTİLASI VE İLHANLI EGEMENLİĞİ
1243’teki Kösedağ Savaşı, Erzincan’ın Moğol egemenliğine geçişini hızlandırdı. İlhanlılar, şehri doğrudan yönetmek yerine Selçuklu memurları aracılığıyla vergilendirdi. Ancak 1277’de Memlüklü Sultanı Baybars’ın Elbistan Savaşı’nda Moğolları yenmesi, bölgedeki güç dengelerini sarstı. Taşcı, İlhanlı valilerinin isyanları ve Moğol boylarının yağmaları nedeniyle Erzincan’ın bu dönemde büyük zarar gördüğünü vurguluyor. 1343’teki Karanbük Savaşı’yla Eretnalılar, İlhanlı hakimiyetine son vererek Erzincan’ı kendi idareleri altına aldı. Eretnalı hükümdarı Alâeddin Eretna, Türkmenler ve Ahilerle iş birliği yaparak şehri yeniden canlandırdı. Ahi Ayna Bey’in 1348-1362 yılları arasında Erzincan’ı yönetmesi, şehirde yerel bir idari yapının güçlenmesini sağladı.
AKKOYUNLULAR, KARAKOYUNLULAR VE TİMURLU FIRTINASI
14. yüzyıl sonlarında Erzincan, Akkoyunlular ve Karakoyunlular arasında bir çekişme alanı oldu. Emir Timur’un Anadolu seferi ve 1402’deki Ankara Savaşı, bölgede Timurlu etkisini artırdı. Erzincan emiri Mutahharten, Timur’un yanında yer alarak şehirde bir süre Timurlu hakimiyetini sürdürdü. Ancak 1410’da Karakoyunlu Kara Yusuf Bey, Erzincan’ı ilhak etti. 1420’de Kara Yusuf’un ölümüyle şehir halkı isyan etti ve Akkoyunlu Kara Yulük Osman Bey, 1422’de Erzincan’ı ele geçirdi. Taşcı, bu dönemde Erzincan’ın Akkoyunlu ve Karakoyunlu prensleri arasında defalarca el değiştirdiğini, her değişimde tahribat ve yağmanın kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. 1457’de Akkoyunlu lideri Uzun Hasan’ın Erzincan’ı ele geçirmesi ve 1473’teki Otlukbeli Savaşı’na kadar bölgede üstünlüğünü sürdürmesi, Akkoyunlu hakimiyetinin zirvesi oldu.

SAFEVİLER VE OSMANLI ZAFERİ
16.yüzyıl başında Şah İsmail’in Safevi hareketi, Erzincan’ı yeniden bir çatışma merkezi haline getirdi. 1508’de Şah İsmail’in Erzincan’da düzenlediği Kızılbaş kurultayı, Safevi etkisinin Anadolu’daki merkezi olarak şehri öne çıkardı. Erzincan, Safevi dailerinin Anadolu’ya yayılma üssü haline geldi. Ancak 1514’teki Çaldıran Savaşı, Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim’in zaferiyle sonuçlandı. Taşcı, bu savaşın ardından Erzincan’ın Osmanlı hakimiyetine geçtiğini ve şehrin Safevi tehdidinden kurtularak Osmanlı idari yapısına entegre olduğunu belirtiyor. Bu zafer, Erzincan’ın Osmanlı döneminde bir eyalet merkezi olarak yeniden şekillenmesinin başlangıcı oldu.
ERZİNCAN’IN KÜLTÜREL VE SOSYAL MİRASI
Erzincan, sadece siyasi ve askeri mücadelelerin merkezi olmadı; aynı zamanda kültürel ve sosyal bir buluşma noktasıydı. Mengücekliler döneminde ilim ve sanat merkezi olan şehir, medreseler ve alimlerle doluydu. Eretnalılar döneminde Ahilerin şehir idaresine katkısı, yerel esnaf ve zanaatkarların güçlenmesini sağladı. Safevi döneminde Kızılbaş hareketinin merkezi olması, Erzincan’ın dini ve sosyal dokusunu derinden etkiledi. Taşcı, bu kültürel katmanların Erzincan’ın kimliğini zenginleştirdiğini ve şehrin her dönemde farklı medeniyetlerin izlerini taşıdığını vurguluyor.
SONUÇ: BİR ŞEHRİN DİRENÇ HİKAYESİ
Erzincan’ın Ortaçağ tarihi, bir şehrin coğrafi konumu nedeniyle nasıl bir güç mücadelesinin merkezi haline geldiğini ve bu mücadelelerde nasıl ayakta kaldığını gözler önüne seriyor. Dr. Kemal Taşcı’nın çalışması, Erzincan’ın İskender’den Osmanlılara uzanan yolculuğunu detaylı bir şekilde aktararak, şehrin sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda medeniyetlerin kesişim noktası olduğunu kanıtlıyor. Depremler, istilalar ve savaşlarla şekillenen Erzincan, her defasında yeniden doğarak Anadolu’nun tarihine damgasını vurmuştur. Bu kadim şehir, direnci ve mirasıyla bugün de tarih meraklılarını kendine çekmeye devam ediyor.
Kaynak: Bu haber, Dr. Kemal Taşcı’nın “Ortaçağda Erzincan” başlıklı çalışmasından derlenmiştir. Daha fazla bilgi için Erzincan Valiliği yayınlarına başvurabilirsiniz